Dolar 36,2040
Euro 38,0055
Altın 3.381,50
BİST 9.877,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sivas 4°C
Az Bulutlu
Sivas
4°C
Az Bulutlu
Pts 3°C
Sal 0°C
Çar -5°C
Per -8°C

Ağıralioğlu: “Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis!”

Ağıralioğlu’nun çarpıcı açıklamaları: “Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis!” başlıklı içeriğimizde, Türkiye’nin siyasi gündemindeki önemli tartışma konularını ve bu söylemin arka planını keşfedin.

Ağıralioğlu: “Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis!”
2 Şubat 2025 15:34
20
A+
A-

Sorun çözmede problem var

Devletimizin sorunları var bizim. Çözülebilir sorunlardır bunlar. Sınırlarımızda güvenliğimizle ilgili sorunlarımız var. Uluslararası ilişkilerimizde sorunlar var. Milletimizin sorunları var. Memleketimizin sorunları var. Memleketimizin sorunları çözülebilir. Kronik problem diye gördüklerimin başında sorunlarla baş edebilme kabiliyetinin bu kadar azalması var. Yani Türk devletinin şu anda. Yönetimin en mühim sorunu, sorun çözme kapasitemizde problem var. Enflasyonu çok uzunca senelerdir çözmeye çalışmak ve çözememek Türk siyaseti için bir utançtır. İşsizlik sorunu var. İşsizlik sorunu var olabilir ama işsizlik sorunun bu kadar kronik hale gelmesi sorundan daha büyük sorundur. Yani sorunlarımızı bilmek, sonra sorunlarımızı çözme imkânımız varken çözememek, sorunlarımızdan daha mühim bir sorundur. O yüzden Anahtar Parti’nin bir mesuliyeti şu. Biz ülkemizin büyüklüğüne, kapasitesine, kurumsal varlığına, maharetine çok itimat ederiz. Ne varsa sorun diye neyi konuşuyorsanız bu sorunlara sebep olan şey, siyasetin bizzat kendisinin sebep olduğu sorunlardır. Yani siyasetçiler memleketin sorunlarını çözeceğiz diye memleketi bu kadar sorumlu hale getirmişlerdir. İnsan bazen şöyle diyesi geliyor; Türkiye’de hiç siyaset, siyasetçi olmasa, hiç parti olmasa, hiç bakan olmasa, Cumhurbaşkanı dahil. Devlet planlama teşkilatı olsa, müsteşarlar olsa, bürokratlar, devlet planlama teşkilatı planlasa, müsteşarlıklar nezaret etse, bürokratlar uygulasa, yargıda denetlese, mekanizmanın içerisinde siyaset ve siyasetçiler olmasa sanki bundan daha iyi olurmuşuz gibi bir algı var. Bu kadar adam yetiştiriyoruz, bu yetiştirdiğimiz adamların devlet yönetimine, hükümet kapasitesine bir faydası yoksa biz bu adamların için yetiştiriyoruz. Madem biliyoruz, bu bildiklerimizin bizim devlet yönetimimize niçin faydası olmuyor? Siyasete o yüzden bilmiyorum demeyi öğreteceğiz, bileni dinlemeyi öğreteceğiz, bilene sormayı, bilenin dediklerini yapmayı, yaptığının da hesabını vermeyi öğreteceğiz. Bu olunca memlekette şu gün sorun diye zikrettiklerinizin çoğunun aslında sorun olmadığı görülecek.

Tayyip Bey inatçı çıktı

Ortalama siyaset 20-25 yıl aralıklarla bir takım yeni partilere imkân veriyor. 20-25 yılda bir siyasi partiler değişiyor. Rahmetli Süleyman Demirellerin yaş kuşağından Tayyip Beylerin yaş kuşağı 20-25 senelik farkla devlet yönetimini aldılar. Biz de şimdi onlarla aramızdaki 20-25 yıllık yaş kuşağından onlardan alacağız. Yani bu 20-25 yılda bir ortalama, jenerasyon değişiyor. Şimdi yeniden açılıyor bu kulvarlar. Tayyip Bey biraz inatçı çıktı, 25’e zorluyor beyefendi. Cumhurbaşkanımız, şimdi ne yapacak? Ben bir daha deneyeyim diyecek. Dedi ki, ölene kadar buradayım. Tayyip Bey geldiğinde bize değişim vaat ederken ne söyledi? Yolsuzluk olmayacak, yasaklar olmayacak, yoksulluk olmayacak. Adalet olacak, kalkınacağız, işçilik olmayacak, enflasyon olmayacak, faiz olmayacak, üretimde rekabet olacak, üretimde verimlilik esas olacak, ihraca patlayacak, ithalat bağımlılığımız azalacak. Bunların aynısını Turgut Özal’da söylüyordu. Bunların aynısını ondan 20 sene önce Demirel’de söylüyordu. Bunların aynısını ondan 20 sene önce Adnan Menderes’te söylüyordu. Ya şimdi ben arkadaşlarımla beraber kurdum partiyi, bunların aynısını söylüyorsak bu tekrarın millete ödettiği bedelden utanması gereken millet mi siyaset mi? Siyaset.

20 yılda bir demokrasi tekrarı

Biz şimdi utanmadan, nasıl mahcup olmadan söyleyeceğiz bilmiyorum, milletimize şimdi adalet vaat edeceğiz değil mi? Milletimize üretim vaat edeceğiz, rekabet vaat edeceğiz, tasarruf vaat edeceğiz, Bunları vaat edeceğiz. Yüz yıllık bir cumhuriyetin, bin yıllık bir varlığın, devlet millet varlığının, 2025 yılında bir partinin diline döktüğü laflara vaat edeceğiz. Şimdi bunlar vaat edilir mi? Ayıp değil midir? Çünkü vazifesinin yapılmamışlığından doğan bir tekrar. Yani aslında kaba tekrar şu, 20 yılda bir birileri geliyor, Türkiye’deki demokrasi tekrarı. Millete diyorlar ki, efendim biz sizi kurtarmaya geldik. 20 yıl sonra millet kendisini kurtarmaya gelenlerden kurtulmak için başka birini arıyor. Yani bizi kurtarmaya gelenlerden kurtulmak için birilerini arıyoruz, ona da demokrasi demeye başladık biz. Siyaseti haddini, hududunu bileceği yere çekeceğiz. Milleti ayakta tutan şey… Kararsızın bu kadar artmasının yüzde 36-37 bandına gelmesinin siyasal izahı budur. Partimden memnun değilim, oy verecek yer bulamıyorum. Bu memnuniyetsizliğin üstüne, bir de aralıksız 23 yıllık bir mazeretsiz iktidarın, her şeyi her programı tatbik etmeye imkânı olduğu halde başaramayan bir iktidarın, uzun iktidarı boyunca partner değiştirerek tükettiği umutlarımız var. Yani bu kadar uzun iktidarda kendisiyle yol arkadaşlığı yapılmamış siyasal traksiyon kalmadı. Siyasetteki aşınma bir yüktür. Şu anda memleket için en korkmamız gereken şey, siyasetin ve siyasetçinin umut olmaktan çıkmasıdır. Millet düzeleceğine inanmıyorsa, daha iyisinin olabilmesini mümkün görmüyorsa, milletin yaşıma sevinci kalmaz. Çünkü milleti ayakta tutan şey daha iyisini yapabilir duygusudur. Buna da nezaret eden şey siyasettir. Eğer siyaset daha iyisini olabilir duygusunu veremiyorsa, vatandaşın önümüzdeki dönemle ilgili yaşama sevinci kalmaz.

Particilikle olsaydı

Türkiye kötü yönetiliyor. Memleketin kötü yönetildiğini düşünüyoruz. Kaynaklarının doğru değerlendirilemediğini düşünüyoruz. Birikimlerinin israf edildiğini düşünüyoruz. Kendi biriktirdiği büyük potansiyele kullanılmasının önüne parti tasubunun geçtiğini düşünüyoruz. Partili cumhurbaşkanlık sistemi de dahil bu tecrübe ettiğimiz sistemin devletin bütün kurumsal kapasitesini aşındırdığını düşünüyoruz. Partililik karşısında mülki idarenin, partililik karşısında adli bürokrasinin, partililik karşısında eğitimin, basının, akademinin çok ciddi hasar gördüğünü düşünüyoruz. Eğer partiyle particilikle bir memleket abat olsaydı, AK Parti’nin particiliğinden memleketin abat olması gerekiyordu. Olmadı. Bu yüzden siyaseti yerine çekmek zorundayız.

Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis

Şimdi siz bir taraftan Evlatlarımızın 40 yıldır canına kasteden bir caniyi Öcalan’a, Umut Hakkı diyerek onu meclise çağırıyor. Özdağ’ı da Ümit Hakkı diye hapse gönderiyorsanız, bunu millet vicdanında izah edemezsiniz. Yani 40 yıldır evlatlarımızı katleden bir caniyi alana açıyor, hatta Umut Hakkı’ndan yararlanacağından bahisle meclise işaret ediyorsanız, gidiyorsunuz. Tam bunu yaparken de ifadesinden dolayı, Cumhurbaşkanlığına hakaretten dolayı çağırıp, Antalya’daki konuşmadan mesul tutup, Ankara’da değil İstanbul’da işlemlerini yapmak için İstanbul’a götürüp, sonra bu cezadan içeride çıkma imkân olunca da soruşturmayı derinleştiriyoruz diye 2021’de, yapmış konuşmalara mevzuyu uzatıyorsanız. Siz yargıyı aslında siyasetin gölgesinde bırakıyormuşsunuz algısına sebep olursunuz. Yani Türkiye’de kamu vicdanında yük olan bütün uygulamalar siyasetin şöyle sorumluluğundadır. Birtakım dosyalar kapatılıyor, zaman aşımına uğruyor. Sinan’ın, Muhsin Başkan’ın davaları, ifadelerinden dolayı insanlara disiplin cezaları veriliyor.

Teğmenlere ihraç kararı

Disiplin cezalarından ihraçlar oluyor. Siz mesela Yemin merasiminden sonra, yemin eden evlatlarınızı, disiplinsizlik yapmış olduklarını düşünüyorsanız bile ihraç ediyorsunuz. 40 yıldır evlatlarınızı öldüren bir alçağı, meclisi gösterirken bunu yaparken siyasete de bir disiplin cezası verme gereği duyuyor millet. Diyor ki siz böyle yapıyorsanız biz de siyasete bir disiplin cezası vermeliyiz, biz de sizi siyasetten ihraç etmeliyiz. Çünkü ben istersem yaparım, benim yaptığıma bir hikmet vardır. Siz ne yaparsanız yapın, sizi cezalandıracağım keyfiliği, Türkiye’nin 2025 yılında kaldıramayacağı bir keyfiliktir. Mustafa Kemal’in askerleriyiz, demiş çocuklar. Yemin etmişler. Yeminler de normal, klasik. Bu Harbiye yemindir. Efendim, emre itaatsizlik. Kendi iç disiplinine bir şey demiyorum. Ama ‘Tayyip Erdoğan’ın askerleriyiz’ denseydi mesela, bu bahse konu disiplin cezası çalışabilecek miydi? Tereddüdüdür kamuoyunda vicdana yük olan. Yani ordunun başıdır Sayın Cumhurbaşkanı. Peşinden de diyebilirlerdi ki başkomutan, sayın cumhurbaşkanım, Recep Tayyip Erdoğan’la askerleriyiz. Deseler diye, bugün bu konuştuğumuz şeyi konuşacak mıydık? Kamuoyunun vicdanında cevabını bulamadığı için büyük olan şey budur bence. Yani doğrudur, yanlıştır. Bak bir şey demiyorum ama mekanizmanın, millet vicdanında karşılığının bu olmasıdır, adaletin üstünde yük. Her başınıza geleni, milletin başına gelsin diye mi uğraşıyorsunuz? Tayyip Bey şiir okudu diye zindana girmiş, kendisi ötekileştirilmiş, hanımefendi başbakan iken GATA’ya girememiş mesela. Kendi inancından dolayı örselenmiş, kendisine parmak sallanmış bir siyasi gelenekten geliyor. Ve iktidar davetinde milletin onu açtığı alan şöyle bir alandır. Sen ötekileştirildin, milleti ötekileştirme. Sen şiir okudun diye zindana girdin, senin yönettiğin ülkede kimse şiir okudu diye zindana girmesin. Sen fikrinden dolayı partin kapatıldı, senin yönettiğin ülkede kimse fikrinden dolayı partisinin kapatıldığını görmesin. Yani Tayyip Bey’in iktidar mesuliyeti şudur. Başına gelenlerin, başkalarının başına gelmeyecek memleket kur bize. Yani her başınıza gelenin milletin başına gelsin diye niye uğraşıyorsunuz? Yani size yapıldı, biz de bize yapılanları yapacağız demek gibi bir keyfiliğe döndü memleket yönetimi. Dolayısıyla doğru bulmuyoruz. Devletin milletiyle bağını güçlendiren yegane husus adalettir. Eğer sizin adaletle ilgili tasarruflarınızdan devletin milletle arası açılıyor, milletin devlete güveni kalmıyorsa, bu sizin memleketi keyfi yönettiğiniz gibi bir algıya dönüşüyorsa, bu devlet-millet beraberliğini temsil edemiyorsunuz, yönetemiyorsunuz, adaleti siyasetin gölgesinde bırakıyorsunuz demektir. Bu yüzden bu standartlar, Tayyip Bey’in 2002’de vaat ederken milletine vaat ettiği hiçbir standarda uymuyor. Ben yaşadım, siz de yaşayın. Ben gördüm, siz de görün. Benim canımı çıkardılar, ben de sizin canınızı çıkaracağım standartlar gibi. Ters algılanmış gibi.

Erken seçim tartışmaları

Erken seçim beklemiyorum aslında. Erken seçim bir mecburiyet haline gelebilir diye endişelerim var. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyasi pratiği almış olduğu bir hakkı biraz daha erkene çekerek kaybetmek üzerine değildir. Tayyip Bey son anına kadar bütün haklarını kullanmayı seven bir siyasetçidir. AK Parti’nin şu anda ihtiyacı olan şey güç değildir. Yani AK Parti sandıktan bir daha çıkınca bugün elindeki kudretten daha fazla kudret çıkaramayacağına göre her şeyi yapma imkânı, her şeyi yapma kudreti sayısal olarak da siyasal olarak da ellerinde varsa bir hükümetin ikinci seçime gidip riske atacaktır bunu. Erkene alma mecburiyeti, bir daha seçilme hakkını sağlama almak için belki konuşuluyor. Onun için de başka bir metodoloji çalışıyor galiba şu anda. Yani bir daha seçilmesinin önünde, arkasında ne var. Herkes bir şey demeye başladı. Ona bir formül bulmaya gayret edecekler. Bütün bu anayasa tartışmaları dahil, bunun bir tarafında da bir daha seçilme imkanları falan kullanıyor olabilir. Ben erken seçim bekliyor muyum? Beklemiyorum. Erken seçime mecbur kalınabilir diye endişe ediyorum sadece.

Yüzde 5 alamaz, 52 alıyor

Bu kadar sorunu olan memlekette normal şartlarda iktidarın karnesi yüzde 5 alamaz. Bu karne yüzde 52 alıyor. Bu kadar sorunla memlekette iktidar olmak isteyen muhalefetin oy derdi olmaz normalde. Muhalefetin oy derdi varsa memlekette muhalefette de çok ciddi sorun var demektir. Bu yaşadığımız sorunlar onu gösteriyor. Bir ülkede bu kadar enflasyon, bu kadar faiz, bu kadar işsizlik, bu kadar eğitimsizlik, bu kadar adaletsizlik olan memlekette muhalefetin iktidar olamamasının sebebi iktidar mıdır yani? Kendisidir.

Umut alametidir

Fakirlik zamanı, yokluk zamanı, darlık zamanı, geçimsizlik zamanı, geçimin zor olduğu zamanlarda siyasetçiye tebessüm olmaz. Siyasetçiye kahır garez olur. Ben dün Samsun’da bana tebessüm gördüm. Siyasetin, siyasetçinin tebessümle milletinle buluşabilmesi umut alametidir. Bu benzer şeyi 2000’lerde de görmüştüm ben. Şu anda Türkiye’nin şartlarının 2000’lere benzediğini düşünüyorum. Memleketin 2002’ye gider gibi 28 seçimlerine gittiğini düşünüyorum. İktidar, muhalefet ayırmıyoruz. Siyaset bizim için sadece oy almak, sandıktan çıkmak değil. Herkesin hak diye bağırdığı, benim hakkım yeniyor diye bağırdığı bir memleket panoraması var. Herkes bağırıyor. Yani bağırmayan çok az insan var Türkiye’de bizim durumumuz iyi diye. Bu kadar hakkın göz ardı edildiği, memleketlerde kalitesiz bir yönetim vardır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.